15 günlüğüne
dinlenme fırsatı yakalayan şanslı insanlardan biri olarak
TV dışında teknolojiden tamamen uzak kaldım. Tatilde
olmanın verdiği rahatlıkla Batı Anadolu'da bilişimin ne
kadar önemsendiğini izlemekte zorluk çektim.
Politikada ise tahminler, teoriler, hesaplamalar öne
çıkıyordu.Ben huzur içinde pineklerken genç bünye
aslında hareket istiyordu. Benim yaşımdaki gençlerin
ABD'de, California'da, gelmiş geçmiş en büyük askeri tatbikata
katılıyor olmaları da bu nedenle son derece ilgimi çekti.
"Millenium Challange" yani "Bin yılın meydan okuması" adlı
tatbikatın inanılmaz senaryosuna, eğer ben tatildeyken
sanal ortamda sözü pek edilmediyse, gelin beraber
şaşıralım:
"Çok önemli su yolları üzerinde bulunan bir
ülke aynı zamanda tehlikeli fay hatları üzerindedir.
Deprem olur, ülkede başgösteren iç ve dış tehlikeler nedeniyle
askerler yönetime el koyarlar. Ama bu ülke "önemli" bir
ülkedir ve kendi haline bırakılamaz. Birleşmiş Milletler
ülkeye müdahale kararı alır ve 96 saatte ülkenin kontrolü
ele geçirilmelidir!.."
İnsan daha okurken tüyleri diken
diken oluyor, -tatilde ciddi düşünce disiplininden uzak
kalma özrüyle- "çılgın yazar" sıfatını alma riskini de göze
alarak biraz da komplo teorisi yapalım: Türk Silahlı
Kuvvetleri yedekleri silah altına alıp topyekün savaş
haline 96 saatte geçebiliyor, su yolları ise malumunuz.
Peki "ABD bize aba altından sopa mı gösteriyor demek"
istiyorum? "Bize meydan okumak bin yılın cesaretini ister"
şeklinde bir milliyetçilik ve komploculuk yapmasam da en azından şu açık
ki Bush herkese "Ya yanımdasın ya da düşmanımsın" diyor.
Ben bunları düşündüğüm tatilden dönüş yolunda gazeteden
"Eşek" davasını okudum. Meğerse bir yazarın İnternet
kullanıcılarının ortak hareket etme, seslerini duyurma
konusundaki beceriksizliği sonrası "eşeklik" ettiklerini
yazması çoğu kişiyi bir araya getirmiş, ortak hareket
ederek bu "kendini bilmez" yazara "gerekli ve doğru"
tepkilerini yollamışlar. Gözlerim yaşardı, işte buydu benim
halkım. Kendilerine "meydan okumuş" yazarın altında
kalmamışlardı!
lSık sık dile getirdiğim gibi çok önemli bir dönemden
geçiyoruz, her şey yeniden yapılanıyor, düzenler ya
yeniden kuruluyor, ya da değişerek güçleniyor. Uzun
araştırmalara konu olacak malum nedenlerden dolayı TC
vatandaşları kendileri için doğru olanın ne olduğunu
başkalarından öğrenmekten memnun, insiyatifi ele almaya,
bir şeyleri yerinden oynatmaya korkak ve üşengeç.
Bize artık denen şu: "Senin görevin katma değeri düşük
ürünleri üretmek, bizim iç çamaşırlarımızı yapmak, kendi
besinini ekmek ve de faizlerini ödemeye devam etmek.
Genetik, eğlence, bilgisayardan sana ne, biz sana satarız,
sen kafanı takma!"
"Tamam" deriz, zaten görevimizi de fena yapmayız hani.
Bizi kızdıran laf yemektir, en verimli çalışan, en dürüst,
en demokrat insanlar olduğumuz için kimsenin bize laf
etmeye hakkı yoktur. Bize küfür edenler, bize meydan
okuyanlardır, onlara bu gücü asla vermeyiz! Ama bize asıl
meydan okuyan karşımızdaki reklam firmasından, Tayvanlı
yarı iletken üreticisinden, "askerimiz ol, bizim gibi
ekonomin zaten olamaz" diyenden çekiniriz.
Biz, bize asıl meydan okuyanlara karşı "hodri meydan"
demedikçe, "eşek" diyene saldırıp çocuğumuzun borçlu
doğmasına neden olanlara, "Sen İnternet'te hangi siteye
gireceğini bilemezsin, ben sana bazılarını yasaklayayım"
diyenlere saldırmadıkça, dev Çin bilişim pazarı
istatistiklerine bakıp "Vay be" demekle yetinip harekete
geçmedikçe hem özgüvenimizden oluruz, hem de gerçek/gizli
rakiplerimizin gözünde küçülürüz.
Bu konsolidasyon döneminde bizi küçük görüp meydan
okuyanlara meydan okumadıkça diğerleri gittikçe büyür ve
gün gelir, bin yılın meydan okumasıyla karşı karşıya
geliriz...